Türkiye’de barışa dair adımların tartışıldığı her dönemde, umut veren gelişmelerle birlikte, bu umutları gölgeleyen hamleler de yapılmaya devam ediyor. Son dönemde Kürt sorununa ilişkin barış mesajlarının dillendirilmesiyle eş zamanlı olarak, kayyum atamalarının hız kesmeden sürmesi dikkat çekiyor. Barış için çözüm ve diyalog çağrıları yapılırken, yerel yönetimlere kayyum atanması halkın iradesine yönelik açık bir müdahale olmanın ötesinde, barış sürecine de zarar veren bir uygulama.
Barış ve İrade Gaspları Bir Arada Olabilir mi?
Kayyum politikası, yalnızca bir yönetim değişikliği değil, halkın seçme ve seçilme hakkını hiçe saymanın kurumsal bir ifadesidir. Seçilmiş yöneticilerin yerine atanan kayyumlar, demokrasinin temel ilkelerini zedelemekte, halkın yönetime katılma hakkını yok saymaktadır.
Bir yandan barış umutları filizlenirken, diğer yanda kayyum uygulamalarının devam etmesi, toplumun çözüm sürecine olan inancını ciddi biçimde sarsmaktadır. Barış, halkın özgürce karar verme hakkı tanınmadan nasıl inşa edilebilir? Halkın iradesinin yok sayıldığı bir süreçte barış söylemleri ne kadar inandırıcı olabilir?
Halkın İradesi: Barışın Vazgeçilmez Dayanağı
Barış yalnızca çatışmaların sona ermesiyle değil, halkların eşitlik ve özgürlük temelinde bir arada yaşamasıyla anlam kazanır. Bu eşitliğin en temel unsurlarından biri, halkın kendi yöneticilerini seçebilme hakkıdır. Ancak Kürt halkının bu hakkı, kayyum uygulamalarıyla sürekli olarak gasp edilmektedir.
Seçilmiş yöneticilerin yerine atanan kayyumlar, yalnızca demokratik hakların ihlali değil, aynı zamanda Kürt halkına verilen “siz kendi kendinizi yönetmeye layık değilsiniz” mesajıdır. Bu mesaj, barış sürecinde güven tesis etmeyi değil, tam tersine mevcut güvensizliği derinleştirmeyi amaçlamaktadır. Halkın siyaset yoluyla çözüm arayışları boşa çıkarılmakta ve diyalog zeminleri daraltılmaktadır.
Çelişkilerle Dolu Bir Tablo: Barış Mesajları ve Kayyum Atamaları
Barış sürecinin olmazsa olmazı, güven ve diyalogdur. Ancak güven inşa edilmesi gerekirken, kayyum politikalarıyla halkın seçilmiş temsilcilerine duyulan güvensizlik açıkça sergilenmektedir. Barış umutlarının yeşerdiği bir dönemde dokuz belediyeye kayyum atanması, sürecin samimiyetine dair haklı soru işaretleri yaratmaktadır.
Barış, halkların ve devletin birbirine duyduğu güvenle güçlenir. Ancak kayyum uygulamaları, halkın yönetime olan güvenini yerle bir etmekte ve barışın toplumsal zemini zayıflatmaktadır. Bu durum, yalnızca yerel yöneticilerin değil, doğrudan halkın iradesinin gasp edildiğini de açıkça ortaya koymaktadır.
Halkın İradesine Saygı: Barışın Gerçek Anahtarı
Barış, yalnızca sözlerle değil, halkın iradesine saygı gösteren somut adımlarla mümkün olabilir. Halkın kendi kendini yönetme hakkını elinden alan kayyum politikaları yerine, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve halkın karar süreçlerine katılımının sağlanması gerekmektedir.
Yüzyıllar boyunca dili, kimliği ve kültürü görmezden gelinen Kürt halkı, bugün gelinen noktada iradesinin de tanınmadığı bir durumla karşı karşıya. Seçme ve seçilme hakkının gasp edilmesi, barış söylemlerini samimiyetten uzaklaştırmakta ve halkın bu sürece olan güvenini zedelemektedir.
Barış ve kayyum politikalarının aynı cümlede yer alması büyük bir çelişkidir. Eğer gerçekten barış adımları atılacaksa, halkın iradesine saygı duyulmalı, seçilmiş yöneticilerin yerine kayyum atanarak halkın iradesi ezilmemelidir. Çünkü barışın yolu, halkların haklarına ve kararlarına duyulan saygıdan geçer. Aksi halde, her kayyum ataması, barış umuduna vurulan yeni bir darbe olmaktan öteye geçemez.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Bajar Haber’in editöryal politikasını yansıtmayabilir.