Van’da gazeteciler, hukuki ve fiziki baskılar, ekonomik zorluklar ve kimlik temelli engellemelerle mücadele ediyor. OHAL sonrası süregelen yasaklar ve sansür mekanizmaları, hem haber takibini hem de basın özgürlüğünü ciddi şekilde tehdit ediyor.
15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL sürecinden bu yana Van’da birçok etkinlik ve basın açıklaması güvenlik gerekçesiyle yasaklanıyor. Valiliğin getirdiği bu yasaklar, yalnızca siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri için değil, gazeteciler için de büyük bir engel teşkil ediyor. Basın açıklamalarının takip edilmesi zorlaşırken, gazeteciler sahada haber yaparken ciddi baskılara maruz kalıyor. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’nin 2024 yılı raporuna göre, son bir yıl içinde Türkiye genelinde 47 gazeteci saldırıya uğradı, 118 gazeteci gözaltına alındı, 26’sı tutuklandı, 67 gazeteciye toplam 149 yıl 9 ay hapis cezası verildi. Öte yandan Sınır Tanımayan Gazeteciler (RFS)’nin 2024 raporlarına göre Türkiye’de tutuklanma sayısında düşüş yaşanırken adli kontrollerde çoğalma görülüyor. RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, açıklanan 2024 raporunda adli kontrollerle ilgili “Düşüş gösteren tutuklu gazeteci sayısı, Türkiye’de adli kontrolün hızla yaygınlaşması gibi habercilerin hareket özgürlüğü ve zihinlerini teslim almaya dönük antidemokratik başka bir pratiğin varlığını gizlememelidir. Nitekim, susturma girişimlerinin ve haberlerin etkisiz kılınmasının yolu olarak, belki de tutuklamanın yerine geçecek tarzda, neredeyse sistematik endişe verici bir online sansür pratiğini gözlemliyoruz.” Sözlerine yer vermişti.
Türkiye genelinde hal böyle iken Van’da da durum farklılık göstermiyor. Van yerelinde yine sürekli biçimde gözaltı ve tutuklamalara konu olan gazetecilerin arka planda ise sürdürdükleri ekonomi, haber takibi sırasında baskı, haber üretecek mecra bulma zorluğu mücadelesi var. Kadın gazetecilerde ise cinsiyet temelli ayrımcılıklar öne çıkıyor. Van’da Bajar Haber’e konuşan gazeteciler cinsiyet ve çalışılan mecra farketmeksizin aynı baskılara ve sansüre uğradıklarını ifade ederken yaşadıkları sorunların ana nedeni olarak aynı kimliği işaret ediyorlar; ‘Kürt Gazetecilik’.
‘Kürt Gazeteci Olmak’
Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi Van’da da gazetecilerin birçok sorun yaşadığını dile getiren serbest gazeteci Özlem Tekin, yaşadıkları zorlukların temel nedeninin Kürt gazeteci olmalarından dolayı siyasi baskılar olduğunu ifade etti; “Van’da özellikle bağımsız ve eleştirel haberler üreten gazeteciler için haber yapmak oldukça zor. Ekonomik baskılar, siyasi baskılar, sansür yasası ve yerel basındaki kutuplaşma bu zor süreci daha da zorlaştırıyor. Birkaç hafta önce Suriye’de katledilen gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan bilgin için açıklama yapmak isteyen gazeteciler gözaltına alınmıştı. Ve sonrasında da ev baskınlarında dört gazeteci gözaltına alındı baskının gerekçesi dahi öğrenilemedi. Bu da Kürt gazetecilerin ne kadar zor koşullarda çalıştığını gösteriyor. Yetkililerin hoşuna gitmeyen haberleri yapan gazeteciler, yanıltıcı bilgi yaymak suçlamasıyla soruşturmaya, baskıya uğrayabiliyor. Bu durum özellikle Van gibi Kürt illerinde daha sert hissediliyor.” dedi.
‘Medyadaki ki kutuplaşma zor bir ortam yaratıyor’
Medyada kutuplaşmanın da gazetecilerin yaşadığı zorlukları artırdığını söyleyen Tekin, Türkiye’nin genelinde olduğu gibi Van’da medyanın keskin bir şekilde ikiye bölündüğünü, kadın ve serbest gazeteci olmanın zorlukları ile birlikte şu sözlerle açıkladı; “Hükümet yanlısı medya ve muhalif medya. Bu durum da bağımsız gazetecilik yapmak isteyenler için çok zor bir ortam yaratıyor. Van gibi büyük medya merkezlerinden uzak bir şehirde çalışmak serbest gazeteciler için hem ekonomik anlamda hem de haber üretmek için oldukça zor. Haber üretmek için yeteri kadar mecra yok bu durum özellikle serbest çalışan gazetecilerin işlerini zorlaştırıyor. Serbest gazeteciler için ekonomik güvence yok, Van’da haber içeriği bu kadar zor iken haber başına ödeme alan gazetecilerin işleri de zorlaşıyor haliyle. Türkiye’de kadın gazeteci olmak çok zor iken, Van’da kadın olarak gazetecilik yapmak ise apayrı bir zorluk. Kürk kadın gazeteci olarak çalışmak erkek gazetecilere kıyasla daha fazla engelle karşılaşmak anlamına geliyor. Bu engeller hem kadın kimliği ile ilgili baskılar hem de Kürt kimliği ile ilgili politik baskılar. Yani kısacası bu durumda kadın çifte bir baskıya uğruyor. Hem kadın hem de Kürt olmak, iki farklı baskıyla mücadele etmek zorunda kalıyor. Bu baskılar beraberinde güvenlik sorunları da doğuruyor, özellikle Van gibi kayyum yönetimi tehdidi ve hak ihlalleri ile karşı karşıya olan illerde kadın gazeteciler için işler iki katı daha da zorlaşıyor. Kadın gazeteciler için bu durum bazen fiziksel şiddet, taciz gibi ekstra boyutlar kazanabiliyor.”
‘Gazeteciler farklı sektörlerde çalışmak zorunda kalıyor’
Van’daki gazetecilerin en önemli sorunlarından birinin ekonomik ve diğerinin ise sahada karşılaşılan zorlukları olduğunu söyleyen gazeteci Kadir Cesur, öncelikle gazetecilerin yaşadığı ekonomik sorunlara değindi; “Van’daki gazetecilerin çok büyük bir kısmı, çok düşük ücretlerle, çok zor şartlarda ve güvencesiz bir şekilde çalışıyor. Asgari ücretin güncellendiği şu günlerde bile, gazeteciler halen eski asgari ücretin bile altındaki rakamlara çalışmak zorunda kalıyor. Van’da bu işin okulunu okuyan ya da sahada çalışarak mesleği öğrenen çok sayıda genç gazeteci var. Ancak bu kadar gazeteciyi istihdam edebilecek sayıda basın yayın organı yok. Bu nedenle, asıl işi gazetecilik olduğu halde farklı sektörlerde çok daha kötü şartlara çalışan arkadaşlarımız var.”
‘sansür yasasının ilk mağdurları Kürt gazeteciler’
Türkiye’de gazeteciliğin tanımının her seferinde değişmekte olduğunu söyleyen Cesur, “Düşünün ki şu anda bir kişinin gazeteci olup olmadığına resmi anlamda karar veren bir kurum var. Cumhurbaşkanlığı’na bağlı İletişim Başkanlığı tarafından verilen Turkuaz Basın Kartına sahip olanlar gazeteci sayılırken, yıllardır sahada çalışan binlerce gazeteci, meslek kanunundaki haklardan mahrum kalıyor. Bu kart son yıllara kadar sahada çok sık sorulmazdı. Ancak şimdi özellikle kolluğun davranışı bile, taşıdığımız kartlara göre değişiyor. Çoğu zaman sahada ciddi engellemelerle karşılaşıyoruz. Van’da düzenlenen eylem, etkinlik veya gösteri yürüyüşlerinde haber takibi yapan meslektaşlarımız darp edilebiliyor. Görüntü alması engellenebiliyor. Gözaltına alınabiliyor ve hatta tutuklanabiliyor. Bunun örneklerini maalesef çoğu kez yaşadık veya şahit olduk. Dezenformasyon Yasası olarak bilinen ve bizim gözümüzde ‘sansür’ olarak yer edinen yasa da yine özellikle Van ve diğer Kürt illerinde çok etkili bir şekilde kullanılıyor. Öyle ki durup baktığınızda bu yasadan ilk ceza alanlar ya da soruşturma geçirenlerin ilk beş sırasında Kürt gazeteciler var” sözlerine yer verdi.
‘Gazeteciler taraf belirlemeye zorlandı’
Türkiye’de başkanlık rejimiyle beraber gazetecilerinde kategorize edilmiş olduğunu söyleyen Serbest Gazeteci Ruşen Takva ise Türkiye’deki gazetecilik mesleğinin ne yönde değiştiğine dair şunları söyledi, “Belki de ilk defa gazeteciler bu kadar açıktan taraf belirlemeye zorlandı. Bu taraf belirleme sürecinin sonunda medyanın neredeyse %95’i kendini yüksek konfor alanı sunan iktidardan yana konumlandırdı. En nihayetinde adına ‘gazetecilik’ demek için bin şahit isteyen bir habercilik anlayışı ortaya çıktı. Geriye kalan kısım ise muhalif alana çekildi. Ancak başta sadece gerçek gazetecilik fikriyle yola çıkan bu muhalif anlayış, günün sonunda ana akım medyanın tam zıttı bir pozisyona dönüştü. Yani ana akım medya iktidara toz kondurmazken, karşı medya da muhalefete toz kondurmayan bir sarmalın içerisine girdi.”
İki zıt kutup arasında Kürt gazeteciler
Özellikle bölgede Kürt gazetecilerin yaşadığı baskılara değinen Takva, “İki zıt kutuplu bu gazetecilik dünyasının dışında kalan veya bırakılan Kürt gazeteciler ise her iki tarafında toptan baskısıyla karşı karşıya kaldı. Nitekim Van’da çalışan bir gazeteci haber yaparken üzerinde nasıl bir baskı hissediyorsa, Diyarbakır veya Hakkari’de çalışan gazeteci de aynı baskıyı hisseder hale geldi. Gazetecilerin farklı kentlerde olmalarına rağmen aynı duyguyu hissetmeleri bir tesadüf değil elbette. Cesaretle adını koymak gerekirse, bu baskıyı muhalif olduklarından dolayı değil açıkça Kürt kimliğine sahip olduklarından dolayı görüyorlar. Sonuç olarak Türkiye’de gazetecilik yapmak her açıdan zor. Ancak Türkiye’de Kürt bir gazeteci olmak 2 defa hatta 3 defa daha zor. Tüm bunlara rağmen arkadaşlarımızla beraber hakikati yazmaya ve topluma anlatmaya elbette devam edeceğiz ama bu baskıya karşı sadece gazetecilik yaparak değil aynı zamanda örgütlenerek de mücadele edilmeli” çağrısında bulundu.