Bugün bu yazıyı, çocukken ellerine hayranlıkla baktığım annem için yazıyorum. Evini, ailesini ayakta tutarken hiç şikâyet etmeyen, ama aslında çok daha fazlasını hak eden tüm kadınlar için yazıyorum.
Çocukken annemin ellerine bakardım. Hep çalışmaktan yorulmuş, çatlamış, ama bir o kadar da güçlüydüler. Sabahın ilk ışıklarıyla kalkar, bizim için koşturur, gün boyu durmadan çalışırdı. Sonra büyüdükçe fark ettim ki, yalnızca annemin değil, çevremdeki tüm kadınların elleri yorgundu. Kadınların hikâyeleri hep tanıdık, çünkü bu ülkede her kadının hayatında benzer izler vardır.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, sadece bir kutlama değil, bir direniş ve mücadele günüdür. Kadınların emeği, mücadelesi ve özgürlüğü olmadan gerçek bir toplumsal adalet mümkün değildir. Kapitalizmin ve ataerkil düzenin çifte sömürüsüne maruz kalan kadınlar, sadece kendi hakları için değil, aynı zamanda tüm toplumun özgürlüğü için mücadele ediyor. 8 Mart, yalnızca bir gün değil, bir ömür sürecek eşitlik mücadelesinin simgesidir.
Kadınlar Özgürleşmeden Toplum Özgürleşmez
Kadınların üretimde, siyasette, bilimde, sanatta ve hayatın her alanında mücadelesi, yalnızca kendi elde edebilecekleriyle sınırlı değildir. Bir toplumun demokratikleşmesi, ancak kadınların eşit haklara sahip olmasıyla mümkündür. Erkek egemen düzenin tahakkümüne karşı verilen bu mücadele, aynı zamanda özgür bir toplumun temelidir.
Ancak günümüzde kadın hakları sistematik olarak gasp edilmeye devam ediyor. İşyerlerinde düşük ücretler, kayıt dışı çalışma, güvencesiz istihdam, ev içi emeğin görünmez kılınması gibi sorunlar hala çözülebilmiş değil. Üstelik sadece ekonomik alanda değil, siyasette ve kamusal yaşamda kadınlar eşit bir temsiliyetten hâlâ çok uzak.
Kadınların Öncülüğünde Yeni Bir Dünya
Kadınlar yalnızca talep etmeyen değil, aynı zamanda dünya çapında yaygın ve dönüştürücü bir güce sahiptir. Toplumsal dayanışmayı inşa eden, doğayla uyumu önceleyen, barışı savunan ve adil bir yaşamı mümkün kılan mücadelelerin başını çeken kadınlara dikkat çekiyor. Dünyanın dört bir yanında kadınlar, savaşlara, baskılara, sömürüye ve zulme karşı örgütlenerek yeni bir yaşamın temellerini atıyor.
Kadın özgürlüğü, toplumsal özgürlüğün temel dinamiği olarak ele alınmalıdır. “Jin, jiyan, azadî” (Kadın, yaşam, özgürlük) şiarıyla kadınlar, sadece kendi yaşamlarını değil, halkların kaderini de değiştiriyor. Kadınların siyaset, ekonomi ve toplumsal örgütlenmesinde aktif rol alması, baskıcı sistemlere karşı alternatif modellerin üretiminin önünü açıyor.
Sadece 8 Mart’ta Değil, Her Gün Mücadele
8 Mart’ı bir “kutlama günü” olarak görmek, bu mücadelenin özünü unutturmak anlamına gelir. Bugün, kadın özgürlük grevleriyle, sokaklarda mücadele eden kadınların direnişiyle, erkek egemen sisteme karşı yükselen seslerle anlam kazanıyor.
Bu nedenle, kadın özgürlüğü sadece bir gün anımsanacak bir mesele değil, her gün savunulması gereken bir mücadeledir. Erkek egemen düzene, kapitalist sömürüye ve tüm eşitsizliklere karşı kadınların liderliğinde yeni bir dünya inşa etmek mümkündür.
Sonuç: Özgürlük Kadınlarla Gelecek
Kadınların özgürlüğü, toplumun özgürlüğüdür. Kadınların emeklerinin görünür kılınması, haklarının teslim edilmesi olmadan toplumsal dönüşüm mümkün olmayacaktır. Dünyayı özgürleştirecek olan, kadınların hayatın her alanında yarattığı değişim ve dönüşümdür.
Bu 8 Mart’ta kadınların mücadelesini sahiplenmek ve dayanışmayı büyütmek hepimizin sorumluluğudur. Çünkü bir toplumun özgürlüğü, kadınların özgürlüğüyle mümkün hale gelir. Kadınlar özgürleşmeden, toplum özgürleşemez.
Kadının emeğini ve fedakarlığını kaleme aldığınız değer verdiğiniz için teşekkürler emeğinize kaleminize sağlık