İran’da bir Eylül sabahı, sıradan gibi görünen bir günde, Jina Mahsa Amini’nin saçından bir tel özgürlük ateşini yaktı. Onu katledenler, bu genç kadının bedenini susturabilecek lerini sandılar; fakat yanıldılar. Çünkü Jina, yalnızca İran’da değil, tüm dünyada özgürlüğün, direnişin ve kadınların sesi oldu. Bugün, onun vahşice katledilmesinin üzerinden tam iki yıl geçti; ancak yankısı hiç dinmedi.
Jina, İran’da, Kürt kimliği baskı altında olan bir halkın mensubuydu. Jina’nın ölümü, bireysel bir trajedi olmanın ötesinde, bir sistemin ve düzenin ifşasıydı. Onun ölümüne sebep olan şey, yalnızca bir yönetimin baskıcı politikaları değil, aynı zamanda kadının varlığını, iradesini ve bedenini kontrol altına almaya çalışan patriyarkanın en karanlık yüzüdür. İran’daki ahlak polisi, başörtüsünü düzgün takmadığı gerekçesiyle Jina’yı gözaltına aldığında, aslında kadınların bedenleri üzerindeki iktidar mücadelesinin en çirkin yüzünü sergiliyorlardı. Ancak Jina, bu mücadelenin pasif bir kurbanı olmadı; ölümünden sonra dahi direnişin sembolü haline geldi.
Onun adı, dünyanın dört bir yanında Kürt kadınlarıyla başlayan ve sonradan tüm dünyada ortak bir çığlığa dönüşen bir slogana dönüştü: “Jin, Jiyan, Azadî’– Kadın, Yaşam, Özgürlük. Bu üç kelime, kadınların sadece İran’da değil, tüm dünyada yaşadığı baskılara karşı bir direniş çağrısına dönüştü. İran’da başlayan bu direniş, kısa sürede sınırları aşıp küresel bir harekete evrildi. Kadınlar saçlarını keserek, Jina’nın anısına meydanlarda bir araya geldiler. Onun adını haykıran sesler, otoriter rejimlerin baskıcı zihniyetini sarsan bir çığlığa dönüştü.
Peki, Jina Mahsa Amini’nin temsil ettiği bu direnişin temelinde ne var? Neden onun adı bu kadar yankı uyandırdı?
Birincisi, Jina, bir insanın en temel hakkı olan yaşam hakkından mahrum bırakıldı. Kadınlara dayatılan baskıcı rejim, onun bedenine müdahale ederek hayatını çaldı. Bu durum, kadınların sadece İran’da değil, pek çok ülkede karşı karşıya kaldıkları ortak bir sorunun simgesi oldu: Kadınların bedenleri üzerindeki kontrol, baskı ve denetim. Erkek egemen toplumlar, kadınların nasıl giyinmesi gerektiğinden nasıl davranması gerektiğine kadar her şeyi belirlemeye çalıştı. Ancak Jina’nın ölümü, kadınların bu baskıya karşı nasıl direndiğinin ve bu düzeni nasıl sarsmaya başladıklarının göstergesiydi.
İkincisi, Jina’nın ölümü, kadınların sesini duyurma mücadelesinde küresel bir simge haline geldi. Artık kadınlar sadece yerel baskılara karşı değil, tüm dünyada patriyarkal düzene karşı ayaklanıyorlar. Bu mücadelenin bir parçası olarak kadınlar, kendi seslerini yükseltip kendi yaşam haklarını savunuyorlar. Jina, sadece bir birey değil; bir ideali, bir mücadeleyi, bir özgürlük arayışını temsil ediyor.
Bu mücadele, sadece İran’da ya da Ortadoğu’da değil, dünyanın her yerinde devam ediyor. Kadınların haklarına yönelik saldırılar, kimi zaman açık bir baskı rejimi, kimi zaman da örtük bir şiddetle gerçekleşiyor. Ancak Jina’nın hatırası, kadınların her türlü baskıya karşı direnmeye devam edeceklerinin bir sembolü olarak yaşamaya devam ediyor. Onun adını taşıyan bu özgürlük mücadelesi, kadınların kendilerine biçilen rolleri reddettikleri, kendi haklarını ve hayatlarını talep ettikleri bir isyana dönüştü.
Bugün, Jina Mahsa Amini’nin ölümünün ikinci yılında, ona verdiğimiz söz hala geçerli: “Seni unutmayacağız!” Onun hatırasını yaşatmak, sadece onu anmakla kalmayacak; aynı zamanda kadınların her türlü baskıya, adaletsizliğe ve zulme karşı yürüttükleri mücadeleyi desteklemeye devam edeceğiz.
Jina’nın adı, özgürlüğün simgesi olarak yaşayacak. Onu çuvala sığdırmaya çalışanlar, özgürlüğü de susturabilecek lerini düşündüler; ancak yanıldılar. Jina, dünya kadınlarının sesi oldu. Onun saç telinden yanan özgürlük meşalesi asla sönmeyecek. Çünkü kadınlar, yaşama haklarını, iradelerini ve özgürlüklerini savunmaya kararlılar. Ve biz de bu mücadelenin bir parçası olacağız.
Jina Mahsa Amini, özgürlüğün simgesi olarak hep yaşayacak.