Demokratik, şeffaf ve toplumcu bir belediyecilik için mücadele verdiklerini belirten DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Türkiye gibi bir ülkede tekçiliğe ihtiyaç yok, aksine ademi merkeziyetçi bir sisteme ihtiyaç var. Yerel demokrasinin güçlendirilmesine ihtiyaç var” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Yerel Yönetimler Kurulu’nun Van’da gerçekleştirdiği ve iki gün sürecek olan “Demokratik Yerel Yönetimler Çalıştayı”nda, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan konuştu. Kürt dili ve kültürüne dönük saldırılara, “hayvanları katletme” yasası ve kayyımların kentlerde yarattığı tahribatlara dikkat çeken Bakırhan, konuşmasının devamında şunları belirtti:
‘ÖNCE KAYYIMLARIN ÇALDIKLARI ÖDENSİN’
“AKP belediyelerde iktidar iken borçlar tahsil edilmiyordu. Kayyımlar belediyelerimizi gasp ettiği zaman borç kesintisi yoktu. Recep Tayyip Erdoğan borçların tahsili için ‘ne gerekiyorsa yapılmalı’ diyor. Peki o zaman 8 yıldır belediyelerin kasalarını boşaltan, çalıp çırpan, belediyeleri borç batağına düşüren kayyımların borçları ne olacak? Bence önce Erdoğan saray bütçesinden kayyımların çaldığı çarptığı yolsuzluk yaptığı borçları ödesin, biz de daha sonra gerçek anlamda hizmete ayrılmak üzere alınmış belediye borçlarını ödeyelim. Van Belediyesi’nin 2016’da 380 milyon borcu vardı şimdi 9 milyar borcu var yani 20-25 kat daha fazla bir borç. Amed Belediyesi’nin borcu 3,5 milyon olmuş. Benim de belediye eşbaşkanlığı yaptığım Siirt’in 2016’da tutuklandıktan sonraki borcu 45 milyondu şimdi 450 milyon yani 10 kat. Emin olun bu kadar borç farkına rağmen gözle görülür bir hizmet ve insanların nefes aldığı kentler ortada yok. Bu borçlar büyük oranda usulsüzlük ve yolsuzlukla kent halkından çalınmış ve gasp edilmiştir.
Bir de ‘tasarruf genelgesi’ çıkardılar. Belediyeler çalışmasın diye yaptılar. Saray’da tasarruf yok ama belediyelerde tasarruf kararı alıyorlar. Siz de tasarruf tedbirlerin arkasına sığınmayın ve halkımıza hizmete etmeye devam edin. Bir de vergi meselesi var. İktidar yanlısı televizyon kanallarına vergi yok, üstüne teşvik var, milyonlarca lira teşvik veriyorlar ama kuru ekmek alan yurttaşlarımızım ekmeğine vergi var. Yine silah üretene vergi yok. Çok büyük paralar kazanıyorlar. Faiz yiyenlere de vergi yok ama çocuğuna mama alıp yedirmek isteyen yoksul ailelerin mamasına vergi var. Batsın böyle adalet, batsın böyle hukuk, batsın böyle bir iktidar, batsın böyle bir ahlaksızlık diyoruz.
‘TOPLUMCU BİR BELEDİYECİLİK YAPACAĞIZ’
Demokratik, şeffaf, toplumcu bir belediyecilik anlayışını hayata geçirmeye çalışıyoruz. Fakat karşımızda merkeziyetçi sistemler var. Dünyanın neresinden olursa olsun merkeziyetçi sistemlerin tamamında yolsuzluk, hırsızlık var, israf var. Bu sadece Türkiye için geçerli değil, dünyanın neresine bakarsanız bakın ademi merkeziyetçi bir anlayışla yönetilen bütün ülkelerde demokrasi var, halkın hakkını hukukunu korumak var. belediye kaynaklarını doğru hizmete harcamak var. Ama Türkiye gibi merkeziyetçi tek adamın yönettiği ülkelerde hırsızlık var, yolsuzluk var, demokrasi yok, özgürlük yok, farklılıklar yok, diğer canlıların hakkı yok, doğa hakkı yok talan var. Tam da biz merkeziyetçi mantıkla yıllardır mücadele ediyoruz. Bu konuda defalarca eğitimler, çalıştaylar yaptık, konuştuk. Birlikte onlarca çalışmaya imza attık. Dolayısıyla biz yerel demokrasiyi savunuyoruz, yerelin yetkilerinin artırılmasını savunuyoruz. Merkezin yerel üzerindeki tahakkümünün etkisinin kaldırılmasını istiyoruz. Bunun için mücadele ediyoruz.
‘ADEMİ MERKEZİYETÇİ BİR SİSTEME İHTİYAÇ VAR’
Merkeziyetçi anlayışın hüküm sürdüğü yerlerde tekçilik ve ‘pêşî peya’ya karşı olma var. Halayı inkar etme var, halay çekenleri tutuklama var, dava açma var, farklı dillerin, kimliklerin, inançların yaşamasını engelleme var. Biz buradan bir çağrı yapıyoruz; 21. yüzyılda Türkiye gibi halklar ve inançlar merkezi olan Türkiye gibi bir ülkede bu tekçiliğe ihtiyaç yok, aksine ademi merkeziyetçi bir sisteme ihtiyaç var. Yerel demokrasinin güçlendirilmesine ihtiyaç var. Yerelin yetkililerinin artırılmasına ihtiyaç var. Bu yetkilerle birlikte eminim Türkiye hırsızlıktan, israftan, yolsuzluktan kurtularak daha demokratik, barışçıl, bir arada yaşama kültürüne ulaşır. Bunun için mücadele ediyoruz. 5393 sayılı kanunun 45. maddesindeki kayyım atayan ek madde acilen kaldırılmalıdır. Artık bu gaspa son verilmelidir. 21. yüzyılda biz şunu tekrar ediyoruz ki defalarca söyledik. Kürtlere statü, herkesin eşit yurttaş hakkını tanıyan bir Türkiyeliliğin dışında bugüne kadar hükümetlerin uyguladığı hiçbir politika dikiş tutmadı. Bu tekçi anlayış 40 yıldır bu ülkenin ekonomisini, bu ülkenin zamanı, bu ülkenin enerjisini yok etmek için asimile etmek için, tekleştirmek için kullandı başarılı olamadı. Kürtler için statü, herkesin eşit haklarını tanıyan bir Türkiyelilik Türkiye ve tüm halklar için de kurtuluştur.
‘ÖZ GÜCÜMÜZE DAYANACAĞIZ’
Biz demokratik bir yaşamı inşa etmek için mücadele ediyoruz. Bu inşanın da yerelde halkla birlikte mevcut kaynaklarla birlikte yapılabileceğine inanıyoruz. O nedenle lütfen merkezden beklemeyin, zaten merkez engellemeye çalışıyor, merkez kısmaya çalışıyor. Merkez elimizdeki yerel yönetimleri almaya ve gasp etmeye çalışıyor. Kendi öz kaynaklarınmıza, öz gücünüze, kent dinamiklerine güvenerek bu olanaklarla en iyi hizmeti üretmek için bir çaba içerisinde olmanız gerekiyor. Bunun için de yapılacak çok şey var ama 5 tane önemli başlığı sizlerle paylaşacağım. Bir; temel belediyecilik hizmetleri zaten bizim görevimizdir. Bunu eksiksiz bir şekilde yerine getireceğiz. Sadece bununla yetinmeyeceğiz. Kaldırım yaptık, yolu yaptık, ağaç ektik tabi ki bunlar belediyelerin temel görevleridir. İki; ciddi bir ekonomik kriz var. Özellikle Kurdistan’da ciddi bir yoksulluk var. İnsanlar geçim sıkıntısı yaşıyorlar. Onun için belediyenin olanaklarını kaynaklarını en başta emekçilere yoksullara ezinlenlere aş iş bulamayanlara barınamayanlara bugüne kadar hizmet almamış bölgelere harcayacağız. Oradan başlatacağız. Yani yoksulları koruyacağız, yoksullarla dayanışacağız. Kentlerimizde ekmeğe aşa muhtaç insan bırakmamak için elimizden gelen her şeyi ortaya koyacağız.
‘YEREL DEMOKRASİYİ HAYATA GEÇİRECEĞİZ’
Dilimizi kültürümüzü yeniden canlandıracağız. Bu çok önemlidir. Bunun için belediyelerin olanakları var. Dilimize kültürümüze katkı sunacak etkinlikler festivaller yapmalıyız. Dilimizi kültürümüze sahip çıkacak eylem ve etkinlikleri artırarak devam ettireceğiz. Dördüncüsü; yerel demokrasiyi hayata geçireceğiz. Merkezi hükümetin yaklaşımını biliyoruz, bunun arkasına sığınmadan yönettiğimiz kentlerde halkımızın emeklilerin kadınların katılımını esas alan, karar süreçlerinde onları merkez bir dinamik olarak gören, onlarla paylaşan tartışan, onlarla birlikte kararları hayata geçiren bir yöntemi önümüze koymalıyız. Bütün işleri yaparken halkla temas çok önemlidir. Belediye binalarına kapanmak gerekiyor, teknik işleri çok girmemek gerekiyor. Belediyede zaten bir yönetim var.
‘İŞİMİZ ENGELLERİ AŞMAK’
Bizi engelleyecekler, kaynaklarımızı kısacaklar, bölgede Kürt halkına ‘bunlar yönetiyor hizmet getiremiyor’ dedirtmek için ellerinden gelen bin bir türlü engelli ortaya koyacaklardır. Bizim işimiz bu engelleri aşmaktır. Bu mücadele kendiliğinden gelerek var olmadı. 3-5 insanın bir araya gelerek, bugünlere getirdiği, bırakın Kurdistan’daki seçimleri, Türkiye’deki seçimlerde denge olduğunu, yanında durduğu gücü iktidar yapan, kazandıran devasa bir güce ulaşmış bir gelenekten bahsediyoruz. Edip Solmaz Batman’da devletin baskıları var diye makamına kapanmadı. Halkın içindeydi, halkla birlikte çalışıyordu. Terzi Fikri’nin belediye bütçesi yoktu kazma kürekle halkla birlikte kanal kazıyordu. Bunu yapacağınıza inanıyorum.”
Konuşmanın ardından çalıştay basına kapalı devam etti. (MA)