Bakü İklim Görüşmeleri’nde gelişmekte olan ülkelere iklim finansmanı için sadece 300 milyar dolar taahhüt edilmesi bu ülkeler ve aktivistlerin sert tepkisiyle karşılandı.
Azerbaycan‘ın başkenti Bakü’de iki günlük uzatmayla pazar günü gelişmekte olan ülkelere aktarılacak 300 milyar dolarlık iklim finansmanı taahhüdüyle sona eren BM İklim Zirvesi (COP) nihai anlaşma metni özellikle savunmasız ülkelerin temsilcileri ve iklim aktivistlerince sert şekilde eleştirildi.
Bazı ülkelerin müzakerecileri, zikredilen iklim finansmanı anlaşmasının kabul edilmemesi gereken bir “adalet skandalı” olduğu kanısında.
Gelişmekte olan ülkeler, zengin ülkelerden ekonomilerini karbondan arındırmalarına ve iklim krizinin etkileriyle başa çıkmalarına yardımcı olmak için yılda 1,3 trilyon dolar sağlamalarını talep etmişti. Ancak nihai anlaşma, yalnızca 1,3 trilyon dolar hedef olmak üzere yılda sadece 300 milyar dolarlık bir taahhütte bulunuyor.
Bu rakam, daha önce vaat edilen 100 milyar dolardan fazla olsa da fazlasıyla yetersiz bulunuyor.
Power Shift Africa düşünce kuruluşunun direktörü Mohamed Adow zirvenin gelişmekte olan dünya için bir felaket olduğu kanaatinde: ” İklim değişikliğini ciddiye aldıklarını iddia eden zengin ülkeler tarafından hem insanlara hem de gezegene ihanet edildi. Zengin ülkeler şimdi sağlamak yerine gelecekte bazı fonları ‘harekete geçirme’ sözü verdiler. Çek postada. Ancak savunmasız ülkelerdeki hayatlar ve geçim kaynakları şu anda kaybediliyor.”
Hindistan‘ın müzakerecilerinden, Ekonomi İşleri Başkanlığı‘nda danışman olarak görev yapan Chandni Raina, anlaşmanın onaylanmasından hemen sonra müzakere salonunda yaptığı açıklamada, “Bizim görüşümüze göre bu, hepimizin karşı karşıya olduğu zorluğun büyüklüğünü ortadan kaldırmayacaktır” dedi.
Raina, sadece hedefin kendisinin değil, aynı zamanda hedefe ulaşma sürecinin ve arka odalarda yapılan pazarlıkların da öfkeye neden olduğuna vurgu yaptı. “Karar alınmadan önce muhalif bir açıklama yapmak istiyorduk, ancak buna fırsat verilmedi” diyen Raina, 300 milyar dolarlık taahhüdün “sahne yönetimi” olduğunu söyledi. “Bu belge optik bir illüzyondan biraz daha fazlası, tamamen adaletin bir parodisi.”
Sivil toplum örgütü Climate Action Network UK‘den avukat Catherine Pettengell de prosedürel tercihlerin BM iklim süreçlerine olan güveni zedeleyebileceğini kaydetti:
“Gelişmekte olan ülkeler, birbiri ardına gelen yarım önlemleri kabul etmek zorunda kaldılar, ancak Cop29’da bu yarım önlemler, iklim değişikliğinin maliyetlerini en az sorumlu olan ancak en kötü sonuçlardan musdarip olan insanlara yüklüyor.”
Guardian‘a konuşan Nijeryalı bir delege de belgenin kabulünden sonra kendi ülkesi gibi büyük petrol üreticisi olan gelişmekte olan ülkelerin emisyonlarını azaltmak için çok daha fazla yardıma ihtiyaç duyacaklarını ifade etti; “Gelişmiş ülkelerin 2035’e kadar 300 milyar dolarla öncülük edeceklerini söylemeleri bir şaka. Bunu kabul etmiyoruz” dedi.
Panama İklim Değişikliği Özel Temsilcisi Juan Carlos Monterrey Gómez de hedefin kabul edilme sürecini eleştirdi:
“Tokmak çok hızlı indi ve kalbimiz ezildiklerini hisseden tüm uluslarla. Gelişmiş uluslar her zaman son dakikada bize metin atıyor, boğazımıza tıkıyorlar ve sonra, çok taraflılık uğruna, biz her zaman bunu kabul etmek zorundayız, aksi takdirde iklim mekanizmaları korkunç bir aşağı doğru sarmal içine girecek ve buna kimsenin ihtiyacı yok.”
Metnin kabul edilmesinden birkaç saat önce, küçük ada devletleri ve en az gelişmiş ülkelerin delegasyonları, iklim finansmanı çıkarlarının göz ardı edildiğini söyleyerek bir toplantıyı terk etmiş, ancak daha sonra ikna edilerek geri dönmüştü.
45 ülkeyi ve 1,1 milyar insanı temsil eden En Az Gelişmiş Ülkeler (LDC) müzakere bloğu, anlaşmanın iklim finansmanı hedefi için üç yıldır devam eden müzakereleri boşa çıkardığını düşünüyor:
“Kilit oyuncularla işbirliği yapmak için yapılan yorucu çabalara rağmen, ricalarımız kayıtsızlıkla karşılandı, umursamazca reddedildi. Bu açıkça reddedilme, bu müzakerelerin temelini oluşturan kırılgan güveni aşındırıyor ve küresel dayanışma ruhuyla alay ediyor.”
Pazar günkü anlaşma, “özellikle savunmasız” olan bu ülkelere veya alçakta bulunan adalara belirli meblağlar tahsis etmiyor. Ancak gruplar metinde bir yer kazandı.
Brezilya‘daki Observatorio do Clima’dan Claudio Angelo anlaşmayla ilgili şu değerlendirmeyi yaptı:
“Zengin ülkeler 150 yılını dünyanın atmosferik alanını gasp ederek, 33 yılını iklim eylemi üzerinde oyalanarak ve üç yılını masaya sayılar koymadan [finansal bir anlaşma] müzakere ederek geçirdi . Şimdi, beceriksiz bir zirve başkanlığının yardımıyla ve yaklaşan Trump yönetimini bir tehdit olarak kullanarak, gelişmekte olan ülkeleri yalnızca gerçek anlamda yeni para temsil etmeyen, aynı zamanda borçlarını da artırabilecek bir anlaşmayı kabul etmeye zorluyorlar.”
Hindistan, Bolivya, Küba gibi birçok gelişmekte olan ülke anlaşmaya sert tepki gösterdi.
Almanya’daki Potsdam İklim Etkisi Araştırma Enstitüsü’nde iklim ekonomisti olan Prof. Ottmar Edenhofer ise COP29 finans anlaşmasının en önemli kısmının var olması olduğunu söyledi: “Bakü’deki iklim zirvesi bir başarı değildi ama en iyi ihtimalle diplomatik bir felaketin önlenmesiydi” diye konuşan Edenhofer, buna karşın iklim kriziyle başa çıkmak için artık daha küçük uluslar grupları arasındaki iş birliği gibi farklı yollara ihtiyaç duyulduğunu da belirtti.
Greenpeace International‘dan Tracy Carty, yarım yüzyıldır yılda 1 trilyon dolar kar elde eden fosil yakıt şirketlerinin finans havuzuna ödeme yapmaya zorlanması gerektiğini vurgularken, Oxfam International‘da iklim politikası lideri olan Nafkote Dabi, anlaşmayı “küresel bir Ponzi şeması” olarak adlandırdı:
“Gezegenimizin yıkımı önlenebilir, ancak bu sefil ve onursuz anlaşmayla değil.”