İklim değişikliğinin olumsuz etkilerine daha dirençli hale gelmek için hayata geçirilmesi gereken ‘uyum’ politikaları, bugün hala yeterince önceliklendirilmiyor. Uyum için ihtiyaç duyulan finansman ile sağlanabilen miktar arasında en az 187 milyar dolar fark olduğu hesaplanıyor. Uzmanlar, küresel ısınmayı sınırlandırmayı başarsak dahi ortadan kalkmayacak bazı sorunlar ile karşı karşıya olduğumuzu vurguluyor. Bu nedenle hem uyum için daha fazla finansman ayrılması hem de gelişmekte olan ülkelerin bu finansmana erişiminin kolaylaştırılması gerekiyor.
İklim değişikliği nedeniyle 2024, kaydedilen en sıcak yıl olmaya doğru ilerliyor. Sene boyunca gözlenen rekor yağış ve sellerden, şiddetlenen kasırgalardan, aşırı sıcaklardan, uzun kuraklıklardan ve durdurulamayan yangınlardan söz eden Dünya Meteoroloji Örgütü Genel Sekreteri Celeste Saulo, yaşananların, ‘yeni gerçekliğimizin ve geleceğimizin bir ön gösterimi,’ olduğunu belirtiyor.
İklim değişikliğinin artık önlenmesi mümkün olmayan ve giderek şiddetleneceği öngörülen bu olumsuz sonuçları, ‘uyum önlemleri’ denilen tedbirlerin alınmasını gerekli kılıyor. Nitekim 3.6 milyar insanın, iklim değişikliğinin olumsuz etkileri karşısında oldukça kırılgan olduğu rapor ediliyor.
Toplumların ve yaşam alanlarının iklim değişikliğine daha dirençli hale gelmesi için yapılması gerekenler, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de düzenlenen iklim zirvesinin (29. Taraflar Konferansı veya COP29) de önemli gündem maddeleri arasındaydı.
Bu seneki konferans ‘finans COP’u olarak bilindiğinden, uyum tedbirleri alabilmek için gereken finansmanın sağlanması üzerine de önemli görüşmeler yapıldı. Nitekim Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP) her sene yayınladığı ‘Uyum Açığı’ raporuna göre gereken finansman ile sağlanabilen miktar arasındaki uçurum, yıllık 187 ila 359 milyar dolar arasında.
Ne yazık ki COP29’da ne genel olarak finansman konusunda, ne de uyum finansmanı konusunda arzu edilen sonuçlar alınamadı. İklim Değişikliğine Uyum ve Dayanıklılık Uzmanı Dr. Demet İntepe, karar metninde yer alan, 2035 yılına kadar 300 milyar dolar sağlama sözünün ‘umulanın çok altında kaldığını’ belirtiyor ve önceki hedefe enflasyon düzeltmesi yapıldığı algısını yarattığını ekliyor.
İntepe, uyum gündeminin en önemli talepleri arasında yer alan, uyum için ayrı finansman belirlenmesi talebinin de karşılanmadığını aktarıyor.
İklim değişikliğine uyum gündeminin, hala sera gazı azaltım gündeminin gerisinde kaldığına dikkat çeken İntepe, ‘halbuki artık, emisyonları azaltsak bile ortadan kalkmayacak bazı sonuçlar ile karşı karşıyayız ve insanların bunlara adapte olması gerekiyor,’ diyor.
Doktora çalışmalarını Warwick Üniversitesi’nde çevre adaleti ve kültür çalışmaları üzerine tamamlamış olan, İngiltere merkezli uluslararası kalkınma sivil toplum kuruluşu Practical Action’ın İklim Değişikliğine Uyum ve Dayanıklılık Uzmanı Dr. Demet İntepe’nin konuyla ilgili görüşlerini aşağıda paylaşıyoruz:
COP29 finansman hedefi, umulanın çok altında kaldı
COP29’da azaltım, uyum ve Kayıp ve Zarar Fonu için ayrı ayrı üç finansman hedefi belirlenmesini bekliyorduk ancak bu gerçekleşmedi.
Karar metninde ‘2035’e kadar yılda 300 milyar dolar’ ifadesi yer aldı. Fakat gelişmekte olan ülkeler, karar metninin hazırlanması ve taraflara danışılması süreçlerinde kendilerinden yeterince görüş alınmadığını belirttiler. Nitekim finansman, umulan miktarın çok altına kaldı. 2025’e kadar yılda 100 milyar dolar olan bir önceki hedefin, enflasyona göre ayarlanmış hali olarak algılandı.
Uyum önlemleri için ise net bir finansman miktarı belirlenmedi. Bu çerçevede önemli bir sorun, iklim değişikliğine uyum meselesinin, iklim değişikliğine sebep olan sera gazlarının azaltılması meselesiyle denk görülmemesi. COP29’da da eforun çoğu, azaltım konusuna harcandı. Uyum için yeterli çaba gösterilmedi.
Halbuki artık, emisyonları azaltsak bile ortadan kalkmayacak bazı sonuçlar ile karşı karşıyayız ve insanların bunlara adapte olması gerekiyor. Bu nedenle bu soruna çok daha fazla finansman ayrılması ve gelişmekte olan ülkelerin bu finansmana erişiminin kolaylaştırılması gerekiyor.
Finansman ve destek gereksinimleri, karar metnine girdi
Öte yandan COP29 uyum müzakerelerinin en önemli iki gündem maddesi ‘Küresel Uyum Hedefi’ ve ‘Ulusal Uyum Eylem Planları’ idi ve ilki kapsamında olumlu gelişmeler gördük.
Öncelikle iklim değişikliğine uyum, kalıcı bir müzakere başlığı haline geldi. Bu, çok uzun zamandır talep ettiğimiz bir konuydu; çünkü artık sadece emisyonların azaltılması değil, iklimin halihazırdaki etkileriyle nasıl başa çıkılacağı da oldukça önemli.
Bunun yanı sıra, gelişmekte olan ülkelerin kendi coğrafyalarında ve özel koşullarında iklim değişikliğine uyum sağlayabilmek için finansmana, teknolojik desteğe ve kapasite geliştirme desteğine ihtiyaçları var.
Gelişmekte olan ülkeler, bu ihtiyaçların karar metninde yer almasını talep ediyordu. Gelişmiş ülkeler ise bu konuların, finansman müzakereleri çerçevesinde görüşülmesini istiyordu. COP29’da yoğun müzakereler sonucunda nihayet bu konular karar metnine girdi. Böylelikle uyum başlığı altında finansman, teknoloji ve kapasite desteğinin takibine izin verecek göstergelerin kullanılmasının yolu açıldı.
Bunun anlamı şu: Artık, hakkında veri toplanan her uyum önlemi için, bu önlemi gerçek hayatta uygulayabilmek için yeterli finansman, teknoloji ve kapasite geliştirme desteğinin sağlanıp sağlanmadığı takip edilebilecek.
Bununla birlikte COP29’da ülkeler, COP30’dan itibaren uyum müzakerelerine yön vermeyi amaçlayan Bakü Yol Haritası’nın hayata geçirilmesi üzerinde anlaştı.
Sivil toplumun yoğun çabaları sonucunda karar taslağında geçmeyen cinsiyet eşitliği ibaresi de nihai karar metnine girdi. Dünyanın her yerinde kadınlar ve genç kızların iklime uyumdaki rollerinin tanınması bizim için çok önemliydi.
COP29’da uyum gündeminin bir diğer önemli maddesi, Ulusal Uyum Eylem Planları idi. Ulusal Uyum Eylem Planları, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğine uyum konusunda öncelikli hedeflerini belirlemeyi ve onları daha dirençli hale getirmek için en acil önlemleri almayı amaçlayan strateji belgelerine deniyor.
Ne yazık ki COP29’da bu konuda bir anlaşmaya varılamadı ve bu çok önemli konu, üçüncü defa, Haziran 2025’te Bonn’da yapılacak bir sonraki oturuma ertelendi. Oysa artık Ulusal Uyum Eylem Planlarının da Ulusal Katkı Beyanları kadar ön plana çıkması ve iklime uyum konusunun en az emisyonların azaltımı kadar ilgi görmesi gerekiyor.
Gelişmekte olan ülkeler, uygulamada destek istiyor
Diğer yandan 2025’te gelişmekte olan ülkelerin ulusal uyum eylem planlarını sunmaları gerekiyor ve bunun için çok daha fazla desteğe ihtiyaçları var. Bu planlar, ancak çeşitli bakanlıkların ve ilgili devlet kurumlarının işbirliği içinde çalışmasıyla ve veri açıklarının kapanmasıyla hayata geçirilebiliyor. Gelişmekte olan ülkelerde bu konularda hala ciddi eksiklikler var.
Gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerin finansmana erişim sıkıntıları, uyum hedeflerinin uygulanabilirliğine de zarar veriyor. Bu nedenle finansmana, teknolojik desteğe ve kapasite geliştirme desteğine yönelik ihtiyaçların karar metninde yer alması çok önemliydi.
Nihayetinde belirlenen tüm uyum hedefleri için ayrıca hem uygulama araçlarına hem de finansmana dair alt hedefler eklemek gerekiyor. Aksi halde hayata geçirilip geçirilmediklerini takip etmemiz mümkün değil.
Örneğin ben birkaç hafta önce Nepal’deydim; hem ulusal uyum planını inceledim hem de yetkililerle görüşmelerim oldu. Ancak yalnızca uyum planını hayata geçirebilmek için 45 milyar dolara ihtiyaçları olduğunu, öz kaynaklarından ise bir buçuk milyar dolar ayırabileceklerini söylediler. Aradaki farkı uluslararası finansman kaynaklarından bulabilmeleri gerekiyor.
Gelişmiş ülkeler sorumluluk almalı
İklim değişikliği rejiminde ‘Ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreli yeterlikler’ dediğimiz bir ilke var. Bu, gelişmiş ülkelerin tarihsel sorumluluğuna dikkat çeken bir ilke. Emisyonların büyük kısmına sebep olan bu ülkelerin iklim değişikliğindeki sorumluluğu yüksek. Bu, ilgili uluslararası sözleşmede yazan, altına imza atılmış bir ilke.
Gelişmekte olan ülkeler de bunun tekrar vurgulanmasını istiyorlar. ‘Sizin tarihsel bir sorumluluğunuz var ve bunun için finansman ayırmanız gerekiyor. Bu finansman yeni olmalı; zaten olan bir yerden buraya aktarılmamalı. Ayrıca borç olmamalı çünkü zaten Dünya Bankası gibi kuruluşlar gelişmekte olan ülkelere borç veriyor ve bu ülkeler şimdiden büyük bir borç yükü altındalar.’
Gelişmiş ülkelerin sorumluluğu, özel sektöre devredilmemeli
Finansman konusunun özel sektör tarafından çözülebileceğine dair bir anlayış var. Bu, sivil toplumun karşı çıktığı bir yaklaşım. Uyum için finansmanın kamu kaynaklarından gelmesi gerektiğini düşünüyoruz. Burada işi özel sektöre devredip konudan sıyrılmak söz konusu olmamalı.
Özellikle iklime uyum söz konusu olduğunda özel sektör yatırımlarının rolü henüz net değil. Uyum için uzun vadeli projeler gerekiyor, dolayısıyla nasıl bir yatırım getirisi olacağı her zaman net ölçülemiyor.
Öte yandan özel sektörden gelecek finansmana kapıyı tamamen de kapatmamalıyız. Kamu – özel dayanışması da söz konusu olabilir. Özel sektörün destek verebileceği alanlar da olabilir.
Burada dikkatli olunması gereken konu, müzakereler çerçevesinde gelişmiş ülkelere ait olan sorumluluğun şirketlere devredilmemesi. Tarihsel sorumluluktan kaynaklanan finans desteğinin mutlaka gelişmiş ülkeler tarafından sağlanması gerekiyor.
Sorun kaynak değil, önceliklendirme
Bu konuda ‘kaynak yok’ argümanına sığınmamak gerekiyor. Bu kaynak tabii ki yaratılabilir fakat inisiyatif alınması lazım. Örneğin petrol şirketlerini vergilendirmekten bahsediliyor; mevcut ortamda bu çok kolay bir şey değil. Devletlerin çok ciddi inisiyatif alması gerekiyor.
Mesela bir toplantıda Rusya’nın sadece savaş için 100 milyar dolardan fazla harcadığı söylendi. Aslında silahlara veya petrol şirketlerine imtiyaz sağlamaya harcanan kaynaklar geri çekilse, uyum için de rahatlıkla finansman yaratılabilir.
Kaynak YG