Eko-kırımın önüne geçmek için altın madenciliğinin tümden yasaklanmasını isteyen ‘Yaşam Altından Değerlidir’ kampanya grubundan Levent Büyükbozkırlı, madenciliğe karşı mücadelenin kapsamlı olması gerektiğini belirtti
Kazdağları, Bergama, Fatsa, İliç, Kayseri ve daha birçok kent yıllardır altın madenlerinin yarattığı eko-kırım ile karşı karşıya kalırken, Maden ve Petrol Arama Genel Müdürlüğü (MAPEG) neredeyse her gün onlarca yeni maden için ruhsat ihalesi başlatıyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da bu ruhsat verilen madenler için çevresel etki değerlendirme (ÇED) süreci başlatıyor. Altın madenciliğinin yıkımı devam ederken buna karşı mücadelede büyüyor. Fatsa, İliç, Bergama, Mardin gibi madenciliğin yapıldığı yerlerde yıllardır yerel halk tarafından büyük bir mücadele verilirken, yine Lice, Ağrı bölgelerde de madencilik faaliyetlerine karşı yurttaşlar eylemlerini devam ettiriyor. Şırnak Gabar Dağı’nda ortaya çıkan görüntülerde olduğu gibi dağlar, ovalar dinamitlerle havaya uçuruluyor, doğal yaşam alanları, yaylalar, yeraltı ve üstü su kaynakları madenlerle talan ediliyor.
Ekoloji örgütleri ve meslek odalarının katılımıyla 2-3 Kasım’da Ankara’da gerçekleşen çalıştayla “Yaşam Altından Değerlidir” kampanyası başlatıldı. Çok sayıda kentten ekoloji örgütü “Altın madenleri kapatılsın” talebiyle bir araya gelerek siyanürlü, siyanürsüz altın madenlerine karşı mücadele yürütmek için yola çıktı. İlk etapta yıllardır altın madenine karşı mücadele veren kentlerden ekolojistlerin bir araya geldiği kampanya için çıkarılan 1 yıllık planlamanın sonucunda yeni altın madeni açılmak istenen kentler ve uluslararası arenada yürütülen mücadeleler ile ortaklaşma ve kampanyayı büyütmek hedefleniyor.
Yaşam Altından Değerlidir kampanya grubunda yer alan Levent Büyükbozkırlı ile kampanyanın içeriği, talepleri ve madenciliğin yıkımını değerlendirdi.
Kampanyaya başlamanın ilk gereksiniminin 13 Şubat’ta İliç’te yaşanan yığın liç kayması olduğunu belirten Büyükbozkırlı, bu felaketin, siyanürlü altın madenciliğinin zararlarını tekrar gündeme getirdiğini aktardı. Siyanürün yanı sıra ekolojik yıkıma yol açan birçok kimyasalın da bu madenciliğini normalinde olduğunu vurgulayan Büyüzbozkırlı, “Türkiye’de şu an işletmesi devam eden 22 altın madeni var. ‘Bunlara ek olarak MAPEG’in her gün açıkladığı yüzlerce maden ihalesinin ne kadarı altın madeni’ sorusundan yola çıktık. Haziran ayında Polen Ekoloji Kolektifi bir rapor hazırladı. Baktık ki çok yaygın bir şekilde altın madeni projeleri var ve bunlar çok hızlı bir şekilde ‘ÇED gerekli değil’ ya da ‘ÇED olumlu’ kararları alıyorlar. Kampanya buradan yola çıktı. Bugün itibariyle 113 tane ÇED süreci devam eden altın madeni projesi var. Bunların 46’sı için ÇED gerekli değil, 18 tanesi için ise ÇED olumlu kararı verildi. Özellikle Giresun ve Gümüşhane illerinde felaket boyutlarda altın madenciliği var. Bunların hepsinin sadece kazı yaptıklarını, siyanürle zenginleştirmeyi başka tesislerde yaptığını ve siyanürle zenginleştirmenin ÇED süreci dışında kaldığını görüyoruz” ifadelerini kullandı.
Amaç örgütlenmek
Bu gerekçelerle Haziran ayından itibaren bir araya gelmeye başladıklarını belirten Büyükbozkırlı, Çanakkale, Ordu, Kırşehir, Kırıkkale, Uşak gibi kentlerden çevre örgütleri ve meslek odalarının bulunduğu yirminin üzerinde bileşen ile ilk çalıştaylarını yaparak yola çıktıklarını söyledi. Bozkırlı, “Bunların ötesinde yeni projelerin olduğu illerde örgütlenmenin de önemli olduğunu düşünüyoruz. Örneğin Tokat, Nevşehir, Gümüşhane gibi çevre mücadelesinin zayıf olduğu ve altın madeni projelerinin yoğun olarak yaşandığı illerde örgütlenmek ana meselelerimizden birisi. Büyük kentlerde ki orta sınıflarda hedef kitlemizin içinde. Çünkü yağmacı madenciliğin tüm meşrulaştırmaları büyük kentlerdeki üretim-tüketim ilişkileri üzerinden yapılıyor. Ve uluslararası boyutlarda örgütlenme adına altın madenciliğine karşı mücadele eden ülkelerdeki direnişlerle iletişime geçmek, ortaklaşmak istiyoruz. Böylece altın madenciliği ve siyanürle yapılan bütün madenciliklerin yasaklanması şiarıyla yola çıktık” diye konuştu.
‘Altın çıkarılmasa da olur’
“Kampanyayı altın madenciliği üzerinden kurmak çok mantıklı geliyor” diyen Büyükbozkırlı, “Çünkü hem İliç örneği var hem altın madenciliği yağmacı madenciliğin doruk noktası hem de altının kullanım değeri aldıkça sınırlı ve yerine başka mineraller konulabilir. Dolasıyla altın madenciliğinin tamamen ortadan kalkması gayet meşru bir talep. Bugün yasaklansa dünya hiçbir şey kaybetmez. Çok fazla su tükettiğini ve yeraltı su varlıklarını tükettiğini de göz önünde bulundurmak lazım. Böyle meşru bir zeminden yola çıkıyoruz. Kampanya boyunca altın madeninin yanı sıra yağmacı, emperyalist madencilikle mücadele edeceğiz. Her türlü metalik madenciliğin yıkımlarına karşı mücadele eden kalıcı bir platform oluşturmayı amaçlıyoruz. Kapitalizmin ucuz emek, ucuz doğa sömürüsü üzerine dayandığını vurgulayan ve mücadele eden ve kalkınmaya alternatif öneren bir platformunun oluşturulmasını istiyoruz. Sadece karşı çıkışlar değil politikalarda üretmemiz gerekiyor” şeklinde konuştu.
Yasaklanmalı
Hazırlanan maden projeleriyle buzdağının sadece görünen kısmının algılandığını kaydeden Büyükbozkırlı, arka planda ise küresel kapitalizmin üretim-tüketim döngüleri ve sermaye-emek çelişkilerinin sonucunda Türkiye’ye dayatılan bir hammadde çıkarma talebi olduğuna dikkati çekti. Hükümet de buna kucak açtığını, yerli şirketlerin ise büyük paralar kazandığını belirten Büyükbozkırlı, “Böyle bir döngünün içinde mücadeleyi daha geniş çapta yapmak lazım. Sadece yerel ve proje bazlı eylemler ya da şirketleri hedef alarak altın madenciliğini engellememiz mümkün değil. Altın madenciliğinin yasaklanması için daha geniş çapta çalışmalar yapmak lazım. Bunun emperyalist, yağmacı boyutunu vurgulayıp, kamu yararı olmadığını, kalkınmacılık ve büyüme terimlerinin arkasına sığınan bir meşrulaştırma süreci olduğunu ifşa etmemiz lazım” diye belirtti.
Haber: Tolga Güney /MA